Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir, anarşist ve feminist kimliğiyle ön plana çıkan ve 20. yüzyılın en büyük entelektüellerinden biri olan Emma Goldman'ın çeşitli kitap ve dergilerdeki makaleleri ile konuşmalarından oluşturulmuş bir seçkidir. Farklı konulara değinen bu makaleleri genel olarak özetlemek pek sağlıklı değilse de okurken aldığım bazı notları paylaşmak isterim.
Goldman, kıskançlığı eş üzerine kurulan cinsellik tekeli ve eşin mülkiyetleştirilmesi olarak görüyor. Erkeğin davranışının doğal değil, öğrenilmiş bir hareket olduğunu savunuyor. Peki ya erkeği tarafından kıskanılan dişi hayvanlar? Onlar da "mülkiyet" fikrinin kurbanları mı?
Goldman, yaşadığı dönem itibarıyla yeni sanayi toplumlarındaki ekonomik bağımsızlığını henüz kazanmamış kadınlar için yazmış. Şu anki modern, burjuva toplumlarında yani kadının ekonomik gücünün dolayısıyla da cinsel özgürlüğünün olduğu toplumlarda yazdıkları geçerliliğini korumuyor. Hayatta kalmak için vücudunu ya da güzelliğini sermaye olarak değerlendirmeyen kadınlar artık var. Belki her yerde ve çoğunlukta değiller ama var.
Anarşist bir toplumda her şeyin yolunda olacağı, olası sorunların önüne geçileceği, insanlığın mevcut sıkıntılarının barışçıl yollarla çözüleceği gibi son derce iyimser bir tablo çiziliyor. Ama denenmemiş bir sistemin getireceği belki de daha önce üzerinde hiç düşünülmemiş yeni sorunlar ortaya çıkamaz mı? Tabi ki burada amacım bir ideolojiyi yargılamak ya da çürütmeye çalışmak değil ama anarşizm bir sihirli değnek mi? Dönüp baktığımızda tarih yeryüzüne cenneti indirmek isteyenlerin dünyayı daha da bir cehenneme çevirmeleriyle yeterince dolu değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder