12 Ocak 2018 Cuma
KUYUCAKLI YUSUF/ Sabahattin ALİ
Bazı insanlar vardır ya mutluluğu bilmezler ya da başkalarının acılarını kendi acıları gibi yüreklerinde hissederler.Sabahattin Ali de bence onlardan biri.Kısa,çileli ve hazin sonu ile kendi hayatını başkalarının acılarını da taşıyarak geçirmiş, mutluluğu ya bilmemiş ya da yazmaya fırsat bulamadan katledilmiş.
Kuyucaklı Yusuf anne ve babası gözlerinin önünde eşkiyalarca katledilen bir çocuğun olayı soruşturmakla görevli bir kaymakam tarafından evlat edinilmesi ile başlıyor.Kaymakamın kızı ile kardeş gibi büyüyen ama kıza talipler (hem de bazıları kötü şöhretli)çıkınca kızı kaçıran, evlenen ama yoklukla sınanıp kötülük karşısında ezilen bir adamın hikâyesidir.
SAHİLDEKİ KULÜBE/ Sarah JİO
Edebî bir değeri olmayan, boş durmaktansa okunabilecek ya da en azından günün sonunda hiçbir şey okumadım diye vicdan azabı çekmenizi engelleyecek,kaybettiğinizde üzülmeyeceğiniz,arkadaşınıza verdiğinizde peşine düşmeyeceğiniz tam bir şezlong kitabı.
ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR / J. D. SALINGER
Onaltı yaşında beşinci farklı okulundan atılan bir ergenin,okuldan atılışına dair ailesine yazılan mektubun eve ulaşmasından önceki birkaç günlük macerasını anlatan bir romandır.Daha ilk sayfada beğenerek okuyacağınızı hissettiğiniz yüzünüzde hep bir tebessümle ve yer yer de kahkahalarla gülerek okuyacağınız keyifli bir kitap.
Anlatımındaki rahatlık, acımasız iç tahliller ve küfretmekten kaçınmayış gibi birtakım özellikleri ile Charles Bukowskyi anımsatıyor.
YKY malesef kitaba gereken özeni göstermemiş.Benim okuduğum 2015 yılına ait 42. baskı idi.Kitabın,benim bilmediğim özel bir nedeni yoksa eğer,kapak tasarımının yavanlığı(bomboş turuncu bir kapak),yazara dair hiçbir bilginin verilmeyişi,193-198 arasındaki sayfaların ikişer kez ve dağınık bir şekilde basılması tam da okumayı bitirmek olduğunuz bir sırada sinir bozucu oluyor.
HUZURSUZLUK / LİVANELİ
Kaç dile çevrilmiş, kaç ödül almış, kaç baskı yapmışlığı olsa da Livaneli'de hiç kurtulamadığı bir acemilik,bir yazar özentiliği var.Üç beş güzel cümle bulup tüm kitabı onlarla götürmeye çalışıyor.Başka kitaplarda altını çizdiği yerleri kendi romanına yamıyor. Bu romanında ise âdeta aldığı ödev gereğince yeni öğrendiği kelimeleri cümle içinde kullanan bir öğrenci misali,Livaneli Ezidiliğe dair öğrendiklerini okuyucuya ders verircesine tekrarlıyor.
Dikkatimi çeken diğer hususlar da şunlar;Darülzefaran gibi her gün yüzlerce insanın ziyaret ettiği bir mekânda aylarca önce kadın karakterin kaybettiği mendili yazardan önce niye hiç kimse bulamıyor ? Hüseyin gibi çokça rastlanan bir ismin yaklaşık üç buçuk milyon insanda olan Türkiye'nin en yaygın soyismi Yılmaz ile Mardin'de bir araya gelmesi çok zor bir iş midir ki de yazar ölen kişinin hemen kendi arkadaşı olduğunu anlıyor?Ayrıca Hüseyin'in ağabeyi ile arabada yapılan,doğal gözüktükçe yapay kaçan,sigara içmeme muhabbeti ile habire dejerenasyona örnek gösterilen 'Plaza İnsanı' arketipi de son derece eğreti duruyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)